Stresli Hamilelik Düşüğe Neden Olur mu?

stres dusuk yaptirir mi

Gebelikte yaşanacak stres hem anneye hem de bebeğe büyük zarar vermektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre hamilelik sürecinde yaşanacak stres bebeğin fiziksel ve ruhsal sağlığına geri döndürülemeyen zararlar vermektedir. Hamilelik süresinde strese maruz kalmak 17. haftadan itibaren bebeklerin beyin gelişimini etkilemeye başlıyor. Hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılan birçok araştırma stresin düşük ve erken doğum riskini arttırdığını ortaya koymaktadır. Stres ayrıca doğum ağırlığının az olmasına, bebeğin zihinsel fonksiyonlarında azalmaya, dikkat eksikliğine, hiperaktiviteye ve aşırı sinirliliğe yol açmaktadır. Stres yaratan durumların belirlenmesi ve bunların kısa sürede ortadan kaldırılması son derece önemlidir.

Hamilelikte Stresin Başlıca Nedenleri

Hamilelik sürecinde vücutta birçok fizyolojik ve psikolojik değişiklikler görülmektedir. Anne adayının yetersiz hissetmesi, test sonuçlarını ve sağlık kontrollerinin sonuçlarını beklerken yaşanan stres, vücutta yaşanan değişikliklerin rahatsız etmesi, doğum süreci, sancılar ve ağrılar ile ilgili yaşanan endişeler, bebeğin sağlık durumu için duyulan endişeler, çocuk sahibi olacak olmanın yüklediği sorumluluk, ekonomik sıkıntılar ve istenmeden yaşanan gebelikler hamilelik sürecinde ortaya çıkan stresin başlıca kaynaklarından bazılarıdır. Anne adaylarının yaklaşık %10 ile %20’sinde görülen hamilelik depresyonunun getirdiği sürekli olarak üzüntü hali, konsantrasyon bozukluğu, uyku bozukluğu, umutsuzluk, anksiyete, unutkanlık ve ağlama atakları gebeliği ve bebeğin geleceğini riske altına alan durumlardır. Yaşanan bu durumlar bebek ve anneyi etkilediği gibi baba adayını ve yaşanan ilişkiyi de derinden sarsan problemlerdir.

Stresin Bebeğe Etkisi

Hamilelik süresince stres yaşayan anne adaylarının prematüre doğum riski dört kat kadar artmaktadır. Gebelikte yaşanan şiddetli stres ve umutsuzluk hali bebeğin kortizol seviyesini önemli ölçüde yükseltmektedir. Bu da dünyaya gelen bebeğin daha ileriki yaşlarda daha kaygılı olmasına neden olmaktadır. Hamilelikte yaşanan stres doğum sonrası dönemde de bebeği önemli ölçüde etkilemektedir. Hamilelik stresine maruz kalmış olan bebeklerin 3-5 yaş döneminde zeka eksikliği, dikkat düşüklüğü, dil becerilerinde gerilik ve depresif bozukluklara sahip olmaktadır. Özellikle hamileliğin 12 ile 22. haftaları arasında yaşanan stres bebeğin ergenlik dönemine geldiğinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaşamasına neden olmaktadır.

Adet Gecikmesinin Sebepleri Nelerdir?

regli neden gecikir

Hemen hemen her kadın hayatlarında en az birkaç kez adet gecikmesiyle karşılaşmıştır. Kadınları büyük strese sokan adet gecikmesinin birçok farklı sebebi var.

Her ay kadınlara türlü türlü ağrılar çektiren, hormonlarla oynayarak dengeyi bozan regl, kimi zaman belli nedenler ya da rahatsızlıklardan dolayı gecikebilir. Adet gecikmesi birçok kadını, ‘’Acaba hamile miyim?’’ stresine sokabilir, ancak adet gecikmesinin tek nedeni gebelik değildir.

Stres

 

Stres, birçok sağlık sorununa davetiye çıkarabileceği gibi adet gecikmesine de yol açabilir. Aşırı stresli dönemlerde vücut yumurtlamayı sağlayan hormonu azaltır, yumurtlama olmadığında ya da geciktiğinde adet de gecikir.

Hastalık

 

Hastalıklar da yumurtlamanın gecikmesine yol açabilir. Yumurtlamanın gecikmesine paralel olarak adet de gecikebilir. Adet olamamanızın sebebi belki de birkaç hafta önce geçirdiğiniz grip olabilir.

İlaç

 

Kullanılan ilaçlar da adet gecikmesine yol açabilir. Özellikle doğum kontrol hapları… Yeni bir ilaca başladıysanız ya da kullandığınız ilacın dozunu değiştirdiyseniz gecikme yaşanması olasıdır.  Antidepresanlar, kortikosteroidler ve kemoterapi ilaçları adet düzensizliğine yol açan ilaçların başında geliyor.

Kilo

 

Bununla birlikte kilo değişiklikleri ile vücut kitle indeksi de adet düzensizliklerine neden olabilir. Özellikle anoreksia ve bulimia gibi yeme bozukluklarında adet kanamalarının durmasına çok sık rastlanır. Ancak vücut kitle indeksiniz 18’in altındaysa ve aniden ciddi kilo kaybı yaşadıysanız ya da bir anda fazla kilo aldıysanız da adet düzensizlikleri meydana gelebilir.

Polikistik Over Sendromu

 

Polikistik over sendromu (yumurtalıklarda kistler) gibi durumlar ve tiroid bozuklukları da adet düzensizliklerine yol açabilir.

Yaş

 

Menopoz a yaklaşıyor olmak, menopozdan önceki ilk zamanlar adet düzenini bozabilir. Çünkü ovulasyon yavaş yavaş kapanır. Öte yandan yeni adet görmeye başlamış genç kızlarda da birkaç yıl düzensizlikler görülebilir.

Hamilelik

 

Adet gecikmesinin bir diğer nedeni ise hamileliktir. Hamilelik süreci içindeyseniz 9 ay boyunca adet görmemeniz olasıdır.

Erken Menopoz Riski Yumurta Dondurtuyor

yumurta dondurma nasil olur

Er ya da geç, anne olabilmek her kadının hayali. Helin Avşar’ın da ileride anne olabilmek için yumurtalarını dondurttuğunu açıklaması geçtiğimiz günlerde gündeme bomba gibi düştü.

Yumurta dondurma yönteminin ne olduğunu ve hangi durumlarda uygulandığını Ferti-Jin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir anlatıyor:

“Kadınların ilerleyen dönemlerde çocuk sahibi olmak için başvurduğu yumurta dondurma yöntemi, eskiden sadece kanser hastalarında uygulanıyordu. Ancak 2014 yılının son aylarında Sağlık Bakanlığı tarafından tüp bebek yönetmeliğinde yapılan değişiklikle erken yaşlarda yumurtalık rezervi azalmış veya erken menopoza girme riski olan kadınların da bu durumunu kanıtlaması şartı ile yumurtalarının dondurulmasına izin verildi.”

DOĞURGANLIK KORUNMALI

Ferti-Jin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. SevalTaşdemir, “Yumurta dondurma işlemi kanser hastası kadınların anne olma hayalini gerçekleştiriyor. Yumurta dondurma işlemi, en çok kanser tedavisi görecek kadınların yumurtalarının zarar görmemesi ve ileride anne olabilmeleri için kullanılıyor” diyor.

“Dünyada yapılan birçok çalışma ile dondurulmuş yumurtalarla ve yumurtalık dokusunun vücudun farklı bölgelerine konmasıyla gebelikler ve canlı doğumlar bildirilmektedir. Gün geçtikçe gelişen teknoloji ve kanser tedavilerindeki ilerlemelerle, hayatta kalma oranlarının artması; doğurganlığın korunmasını da sağlamaktadır.

HASTANIN ÇOCUK ARZUSU DİKKATE ALINMALI!

Kullanılan kemoterapi ve radyoterapi, kadınlarda yumurtalık fonksiyonlarını etkileyerek, erken yumurta yetmezliği dediğimiz erken menopoza yol açmaktadır. Bu sebeple onkologların tedavi öncesi, hastalarının ilerleyen dönemdeki çocuk arzusunu da dikkate almaları önemlidir.

KISIRLIKTAN KORUYUCU YÖNTEMLER ANLATILMALI

Hastaların; tüp bebek uzmanları, radyasyon ve medikal onkologlar tarafından değerlendirilip kısırlıktan koruyucu yöntemler hakkında bilgilendirilmesi sağlanmalıdır. Hastanın psikolojisi ve düşünceleri de önemsenerek bir tedavi protokolü oluşturulmalıdır.”

Yumurtaların dondurulması

Radyasyon ve benzeri nedenlerle yumurtalıklarına zarar gelebilecek kadınlardan alınan yumurtalar daha sonra tüp bebek uygulamalarında kullanılma üzere dondurulabiliyor. Yumurtaların dondurulması embriyo ve sperm dondurulması işlemine göre daha zordur, yumurtaların bu işleme dayanıklılığı diğer hücrelere göre daha azdır. Dondurulmuş yumurtalarla yapılan tüp bebek uygulamaları ile gebelikler elde edilmiş ve bebekler doğmuştur.

Yumurtalıkların dondurulması

En önemli gelişmelerden biri kadınların yumurtalıklarından alınan dokuların dondurularak saklanması ve ileride yumurta elde etmekte kullanılabilmesi. Bu yöntem özellikle radyasyon tedavisi görecek genç kız veya kadınların ileride sağlıklı çocuk sahibi olabilmesini amaçlıyor. Dondurularak saklanan doku parçaları tekrar yumurtalıklara yerleştirilerek gebelik elde edilmeye çalışılıyor. Erkek yumurtalık dokusu (testis) ile de benzer çalışmalar sürdürülmektedir.

Yumurta dondurma işlemi nasıl yapılıyor?

Yumurta dondurma işleminin başlangıcı; tüp bebek tedavi protokolü gibidir. Öncelikle yumurtaların uygun şekilde büyütülmesi veya doğal sikluslarda yumurta takibi, sonrasında da yumurtaların toplanarak saklanması işlemi gerçekleştirilir. Elde edilen yumurtalar çeşitli dondurma teknikleri ile dondurularak saklanır. Özellikle son yıllarda hızlı dondurma (vitrifikasyon) ile başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Şu anda vitrifikasyon ile embriyolarda ve yumurtalarda çözüldükten sonra yüzde 100’e yakın canlılık oranı elde edilmektedir. Kısa süreliğine, yüksek konsantrasyonda dondurma solüsyonları ile ani ısı düşüşü sağlanarak, hücrenin etrafında cam yüzey oluşturularak hücre korunmaktadır.

Besinler Sperm Kalitesini Etkiliyor

yemekler spermi etkiler mi

Spermlerin canlılığına ve hareketliliğine sperm kalitesi adı verilmektedir. Hamilelik için sperm kalitesi en az yumurtaların sağlıklı olması kadar önemlidir. Düşük sperm kalitesi uzun süre gebeliğin oluşmamasına neden olabilmektedir. Sağlıklı bir menideki sperm yoğunluğu bir mililitrede 15 milyon, toplamda da 40 milyon civarında olmalıdır. Daha düşük seviyelerde gebelik mümkün olamayabilir. Menideki sperm sayısı kadar bu spermlerin ne kadarının hareketli olduğu da önemlidir. Çok sayıda olan ancak hareketsiz olan spermler de hamileliğin oluşmasını sağlamamaktadır. Yapılan araştırmalar erkeklerin sperm sayısının son 50 yılda yaklaşık olarak yarı yarıya azaldığını göstermektedir. Yine aynı araştırmalara göre erkeklerde baba olma yaşı geciktikçe genetik problemlerin çocuğa aktarılma olasılığı daha fazla artmaktadır.

Sperm Kalitesini Artıran Besinler

Sperm kalitesi için yaşam biçimi kadar besinlerde önemli etki etmektedir. Bazı besinler içerdiklerinden dolayı sperm kalitesini artırmada önemli bir rol oynar. Ancak bu besinlerin işe yaraması için sürekli olarak değil düzenli olarak tüketilmesi gerekir. Muz, içeriğinde bulunan bromelain enzimi sayesinde sperm kalitesini olumlu yönde etkileyen meyvelerin başında gelmektedir. Omega-3 asitleri açısından zengin bir besin olan somon balığı da sperm kalitesini artıran besinler arasında yer almaktadır. Güçlü bir afrodizyak olan istiridye ve kırmızı et türevleri sperm kalitesini önemli ölçüde etkilemektedir. Kırmızı sebzeler, yumurta, mantar, kuşkonmaz, ıspanak, zencefil, keçi boynuzu, kuru yemişler içerdikleri besinler açısından hem sperm hareketliliğini artıran hem de sperm sağlığını geliştiren besinler arasında yer almaktadır. A, B1, C, D vitaminleri, çinko, arginin, selenyum gibi içerikler ve antioksidanlar spermin sağlıklı olmasını sağlamaktadır.

Sperm Kalitesini Olumsuz Yönde Etkileyen Faktörler

Sağlıksız beslenme ve düşük kaloriye sahip zayıflama diyetleri sperm kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Sağlıksız diyetler erkeklerde testosteron hormonunun kadınlarda ise östrojen hormonunun düşmesine neden olmaktadır. Tek çeşitli beslenmek sperm sağlığını kötü yönde etkilemektedir. Özellikle aşırı yağlı yiyecekler, fast food gibi yiyecekler damar tıkanıklarına neden oldukları için spermleri besleyen damarların ve dolaylı olarak spermlerin kötü yönde etkilenmesine neden olmaktadır. Son derece toksik özelliklere sahip alkol ve sigara tüketimi de tüm vücuda olduğu gibi sperm kalitesine ve hareketliliğine de zararlıdır.

Hamilelikte Fazla Kilo Alımı Nasıl Engellenir?

hamilelikte fazla kilo almamak icin ne yapmak lazim

Hamilelik döneminde aşırı kilo alamı hareketliliği düşürürken aynı zamanda sağlık açısından birçok zararı beraberinde getiriyor. Hamilelik döneminde kilo alımını engellemek ve sağlıklı kiloda olmak bebeğin sağlığını yakından etkiliyor. Normal kiloda hamile kalan anne adaylarının günlük kalori ihtiyaçları sadece 300 kkal kadar artmaktadır. Bu da ortalama olarak 1900 ile 2500 kkal arasında bir miktar anlamına gelmektedir. Her kişi için bu sınır farklıdır ve bu sınırdan fazla kalori alımı sağlıksız kilo alımına neden olmaktadır. Sağlıklı ve düzenli bir beslenme ile hem aşırı kilo alımından hem de aşırı kilo kaybından korunmak gerekmektedir.

Hamilelikte Beslenme

Hamileliğin ilk 3-6 aylık döneminde günlük kalori ihtiyacının 340, 6-9 aylık döneminde ise 450 kalori fazlasının almak yeterli olmaktadır. Hamilelik sürecinde az miktarlarda sık sık yemek her zaman daha iyidir. Yemek öğünleri arasında ara öğünler yapmak ana öğünlerde çok fazla yemek yemenize engel olacaktır. Karbonhidrat yönünden zengin yiyecekler mide bulantısını düşürmektedir. Yalnız beyaz pirinç ve makarna gibi nişasta içeren ürünler kan şekerinin artmasına neden olmaktadır. Hamilelik sürecinde yeteri kadar vitamin alabilmek için meyve tüketimini arttırmak son derece önemlidir. Demir açısından zengin gıdalar hamilelikle birlikte gelen halsizlik hissini de ortadan kaldırmaya yardımcı olmaktadır. Fasulye, balık, yağsız et tüketimi aşırı kilo almayı engellediği gibi hipertansiyon hem de gebelik zehirlenmesi riskini azaltmaktadır.

Hamilelikte Uzak Durulması Gereken Gıdalar

Hamilelikte tüketilen bazı gıdalar aşırı kilo alımına, bebeğin zayıf doğmasına, erken doğuma, sakat doğuma hatta düşük yapmaya bile neden olabilmektedir. Aşırı şekerli ve yağlı yiyecekler sadece hamilelikte değil normal hayatta da tüketilmemesi gereken gıdalar arasında yer almaktadır. Sosis, salam ve sucuk gibi şarküteri ürünlerinin hazırlanma aşamasında kullanılan nitrit ve nitrat gibi katkı maddeleri bebeğin sağlığına zarar vermektedir. Normal hayatta kilo alımına sebep olan gıdalar hamilelik sürecinde de aşırı kilo alımına neden olmaktadır. Hamilelikte normal kilo alımı kişiden kişiye göre değişse de bu oran yaklaşık olarak 10-12 kilo civarındadır.

Tekrarlayan Düşükler Aşı İle Tedavi Ediliyor!

dusukten sonra tup bebek

Israrla gebelik elde edilemeyen kısır çiftlerde lenfosit aşısı uygulamaları ile başarılı sonuçlar elde ediliyor. Tekrarlayan düşüklerde baba adayından alınan kanla hazırlanan ve anne adayına enjekte edilen lenfosit aşısı, çiftlerin anne-baba olabilmelerine zemin hazırlıyor.

Son yıllarda immünoloji (bağışıklık bilimi) alanındaki gelişmelerle birlikte yapılan araştırmalar, nedeni açıklanamayan kısırlık (infertilite) vakalarının büyük bir bölümünün bağışıklık sistemindeki bozukluklara bağlı olabileceğini ve bunların birçoğunun geliştirilen ve günümüzde kullanılan tedavi yöntemleri ile önlenebileceğini gösteriyor.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ ‘YABANCI’ PROTEİNLERE SAVAŞ AÇAR

Ferti-Jin Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, lenfosit aşısı hakkında bilgi verdi:

Op. Dr. Seval Taşdemir; “Bağışıklık sistemi, insan vücudunun hastalıklara karşı savunma mekanizmasını oluşturan karmaşık bir sistemdir. Bağışıklık sistemi proteinleri ‘tanıdık’ veya ‘yabancı’ olarak gruplayarak ‘yabancı’ olarak grupladığı proteinlere karşı savaş açar. Bağışıklık sistemin çalışmasının en güzel ve en basit örneği mikroplar vücudumuza girdiğinde onlara karşı antikorların oluşması ve mikropları öldürebilmek için bunlara karşı bir dizi reaksiyon başlatmasıdır. Gebelik kayıplarına, infertiliteye ve tüp bebek uygulamalarında başarısızlığa yol açan 5 değişik immün problem kategorisi vardır. Annenin bebeğe ve plasentaya (bebeğin eşine) ait dokulara karşı verdiği tepki sonucu düşükler gerçekleşir. Bebeğe ait proteinlere karşı annede oluşan reaksiyonlar gebeliğin gerçekleşememesine veya oluşan gebeliğin düşükle sonlanmasına neden olur” diyerek uyardı.

1978 YILINDAN BERİ KULLANILAN BİR YÖNTEM

Ferti-Jin Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, Lenfosit aşısının 1970-1979 yılları arasında deneysel çalışmaları tamamlanan bir yöntem olduğunu belirterek; “Bu yöntem 1978 yılından beri tekrarlayan düşüklerin tedavisinde kullanılır. Günümüzde nedeni açıklanamayan kısırlık ve yardımcı üreme tekniklerine rağmen ısrarla gebelik elde edilemeyen vakaların tedavisinde de kullanılıyor” dedi.

AŞI 4 AYRI NOKTADAN CİLT ALTINA ENJEKTE EDİLİYOR

Ferti-Jin Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, aşı tedavisini ve aşamalarını şöyle anlattı: “Erkek eşten alınan kan örneğindeki lenfositler ayrıştırılır. Lenfositlerin ayrıştırılabilmesi için özel solüsyonlar kullanılarak santrifügasyon yapılır, ayrıştırılan lenfositler anne adayının ön koluna 4 ayrı noktadan cilt altı enjeksiyonu ile verilir. Enjeksiyon sırasında hafif ağrı ve yanma hissedilebilir. Aşı hazırlanmadan önce baba adayı mutlaka Hepatit ve HIV açısından incelenir. Hepatit taşıyıcısı olan kişilerden alınan kan aşı hazırlanmasında kullanılmaz. Anne adayının Rh negatif (-), baba adayının Rh pozitif (+) olduğu durumlarda ileride kan uyuşmazlığına bağlı problemlerin oluşmaması için aşı ile beraber Rhogam verilir.”

ANNEYE YA DA BEBEĞE ZARARI YOK

Lenfosit aşısının anne adayına ve gelişmekte olan bebeğe herhangi bir zararı olmadığını belirten Op. Dr. Seval Taşdemir, “Lenfosit aşısı ile tedavi gören anne adaylarının bebeklerinde doğumsal anomali artışı veya gelişme geriliği saptanmamıştır. Lenfosit aşısı ile tedavi gören kadınlarda otoimmün hastalıkların görülme ihtimali artmaz, bu kadınların kan vermesinde veya almasında, organ transplantasyonu (organ nakli) yapılmasında veya transplantasyon için organ vermelerinde herhangi bir sakınca yoktur. Böbrek transplantasyonu yapılacak olan kişilere rejeksiyonu (organın reddedilmesini) engellemek için vericiden alınan kan örneklerinden hazırlanan lenfosit aşısı yapılmaktadır. Lenfosit aşısı yapılan kadınların bağışıklık sisteminde de herhangi bir bozukluk meydana gelmez” diyerek anne-baba adaylarını bilgilendirdi.

Çalışan Hamileler Kahvaltıyı Evde Yapsın

hamileyken ne kadar calisilmali

Kahvaltı, herkes için günün en önemli öğününü oluştururken hamilelerde bu önem iki katına çıkıyor. Sağlıklı ve kaliteli bir gebelik dönemi için özellikle çalışan anne adayları beslenme alışkanlıklarını tekrar gözden geçirmeli.

“Yüksek tempolu ve çok yorucu bir işi olmayan anne adayları, gebeliklerinin son haftalarına kadar rahatlıkla çalışabilirler. Ancak çalışma zamanı ve şekli mutlaka kendilerini takip eden doktorları tarafından değerlendirilmelidir” diyen Ferti-Jin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları-Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, çalışan anne adaylarının hamilelik sürecini sağlıklı geçirebilmeleri için önerilerde bulundu:

ÖĞLE YEMEĞİNİ EVDEN GÖTÜRÜN

Çalışan anne adayları en düzensiz beslenen grubu oluşturur. Bunun nedeni, sabah alelacele bir şeyler atıştırılarak güne başlanması, öğlen işyerinde çıkan yemeğin isteğe göre değiştirilememesi ve istenmeyen yemeği yemek yerine yine başka şeylerle öğünün geçiştirilmesi ve akşama yorgun argın eve gelindiğinde yine acelece yemek pişirilmesidir. Haftada bir gün yapılan pazar kahvaltıları da dengesiz beslenmeye katkıda bulunur. Bunun çözümü ise sabah daha erken kalkıp evde sağlıklı ve dengeli bir kahvaltıyapmak, öğle yemeğini evden götürmek ve akşam yemeği için de eşten/aileden destek istemek olabilir.

ÇANTANIZDA FINDIK VE CEVİZ BULUNSUN

‘Sağlıklı ve kaliteli bir gebelik dönemi geçirmek için özellikle çalışan anne adayları beslenme alışkanlıklarını tekrar gözden geçirmeli’ diyen Kadın Hastalıkları-Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, “Temel besin maddeleri olan et, yumurta, kuru baklagiller, süt ve süt ürünleri, sebze-meyve ve tahıllardan yeterince alınmalı, şeker ve yağ dengesi iyi ayarlanmalıdır. Şeker ve yağ miktarı yüksek gıdalar besleyici özellikleri düşük ve kalorileri çok yüksek gıdalar olduğu için sınırlı ölçüde tüketilmesi gerekir. Fındık ve ceviz gibi kuruyemişler de yüksek kalorili olmamaları ve antioksidan etkileri nedeni ile iş ortamında sınırlı olarak tüketilebilir” diyor.

ARA ÖĞÜNLERDE KEPEKLİ BESİNLER TÜKETMEK SİNDİRİME YARDIMCI OLUR

Anne adaylarının günlük kalori ihtiyaçları diğer kadınlara oranla 300 kalori daha fazladır. Kadınların normal beslenme düzenlerine hamilelikle birlikte 20 gram protein, 20 miligram demir ve 500 miligram kalsiyum eklenmelidir. 3 ana 3 ara öğün olmak üzere en az 6 öğün beslenilmelidir. Sıvı gıdaları ve özellikle suyu (günde 2 litre) gebelik öncesine nazaran daha fazla tüketmek gereklidir. Kahve ve çayın günde 2 fincandan daha fazla tüketilmemesi önerilir. Ara öğünlerde lifli ve kepekli besinler sindirim sistemi için faydalı olacaktır. Ara öğünlerde havuç, elma gibi meyve ve sebzeler rahatlıkla tüketilebilir. Doğal meyve suları da başka bir alternatif olabilir. Yine bu ara öğünler için süt, süt ürünleri ve sütlü tatlılar da rahatlıkla tüketilebilir.

Doğurganlık İle Yaş Arasındaki İlişki

dogurganlik yasi kac

Doğal gebelik ya da tüp bebek tedavisinin başarılı olabilmesi için en önemli etmenlerden bir tanesi anne adayının yaşıdır. Yaşı ilerlemiş anne adaylarında yumurta sayısı ve kalitesi önemli ölçüde düşmektedir. Kadınların 35 yaşından itibaren doğurganlık özelliği azalırken ve bu özellikte meydana gelen düşüş 38 yaşından sonra hızlanıyor.

Yeni doğan bir kız çocuğunda 1-2 milyon olan yumurtalık rezervi ilk adetin görüldüğü yaşlarda 250-300 bine düşerek, menopoz dönemine kadar azalarak tükenmekte, özellikte 37 yaşından sonra rezervde büyük kayıplar yaşanmaktadır. Bununla birlikte yumurta kalitesinde bozulmalar meydana gelirken, gebe kalma ve sağlıklı çocuk sahibi olma şansı da düşmektedir.

Doğal yollarla gebe kalınamadığı ve yardımcı tekniklerin uygulandığı durumlarda ileri yaştaki anne adaylarında da gebelik oluşumu sağlanabilmektedir.

Yardımcı Tekniklerle Doğurganlık Sağlanabilir

Tüp bebekte başarı şansını etkileyen en önemli faktörlerden biri anne adayının yaşıdır. Kadınlardaki doğurganlık oranının 35 yaşından sonra azalmasına paralel olarak düşük yapma riski de artış gösterir. Yumurtalık kapasitesinin olduğu kabul edilen 45 yaşına kadar tüp bebek işlemi uygulanabilir. Ancak 38 yaş ve üzeri kadınlarda ise tüp bebek tedavisi ile hamile kalma olasılığı % 20’nin altına inmektedir. Ayrıca bu yaşlarda düşük yapma riski de yüksektir.

38 yaşını geçmiş olan kadınlarda tüp bebek tedavisi uygulanmadan önce preimplantasyon genetik tanı yöntemi ile embriyoların durumunun değerlendirilmesi gerekir. Yaşı ilerlemiş kadınlarda tüp bebek tedavisine başlanmadan önce ve tedavi sırasında yumurta kalitesini arttırıcı destek ilaç tedavisine başlanması faydalın olmaktadır.

Yaşı ilerlemiş kadınların yardımcı üreme tekniklerle çocuk sahibi olabilme şansını artırmak için preimplantasyon genetik tanı yapılabilir. Bu yöntemde embriyolar anne adayına transfer edilmeden önce kromozomlar incelenerek ileri yaştaki olası sorunlar göz önüne alınır ve anormal durumdaki embriyolar transfer edilmez.

Preimplantasyon genetik tanı ile hem yaşı ilerlemiş kadınlarda hem de genç yaşta yaşanan yumurtalık rezervi kayıplarında bebek sahibi olma şansını arttırmak mümkündür. Bunun için yumurtalıkların detaylı olarak incelenmesi, ultrasonografi görüntülemesi yapılması ve hormon tetiklerinin gerçekleştirilmesi gerekir. Kadınlarda uygun tedavi yolunun seçildiği ve uygulandığı hissi psikolojik olarak son derece etkili ve stresin azalarak doğum şansını arttırmasını sağlamaktadır.

SMA Hastalığı Tüp Bebek Tedavisi İle Önlenebilir Mi?

tup bebekte sma riski varmi

Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, SMA hastalığı genetik bir hastalık olduğu için tüp bebek tedavisinde PGD (Preimplantasyon Genetik Tanı) yöntemi ile bu genetik rahatsızlığı taşıyan çiftlerin de sağlıklı bebeklere sahip olabileceğini belirtti. Bu açıklama ile “Tüp bebek tedavisi ile SMA gibi genetik hastalıkların çocuğa aktarımı önlenebilir.cevabı gündeme oturdu. Genetik rahatsızlığı olan anne baba adayları, eğer hastalığın varlığını biliyorlarsa veya şüpheleniyorlarsa PGD yöntemi uygulanmaktadır. PGD yöntemi sayesinde, çocuklar ebeveynleriyle aynı hastalığı taşımak zorunda kalmamaktadır. Böylece, PGD yöntemi ile sağlıklı bebekler dünyaya getirmeleri mümkün olabilmektedir.

SMA (spinal müsküler atrofi) hastalığını yapan genin adı SMN1 dünyada olup ve toplumumuzda taşıyıcılık sıklığı % 50 gibi oldukça yüksek bir oranda yaygın görülen genetik bir problemdir. Anne ve baba adayının taşıyıcı olduğu durumlarda tüp bebek tedavisi ve tek gen prenatal tanı ile sağlıklı bebekleri seçmek mümkündür. Ancak hasta olan kardeşe tedavi amaçlı diğer genetik problemlerde olduğu gibi lökosittik antijenleri uygun olanları seçmek faydalı olmayabilmektedir. Bu durumda çiftlerin evlenmeden önce yaptırabilecekleri testler arasında basit genetik testleri de koymak ileride bebekleri yaşayabilecekleri sorunları en aza indirmek açısından faydalı olacaktır.

Genetik Hastalıkların Bebeğe Aktarımı Önlenebilir!

Bebek, daha anne rahmine tutunmadan önce Akdeniz anemisi, bağışıklık sistemi veya kromozomal bazı hastalıklardan arındırılabilir. Bu arındırma işlemine ‘Preimplantasyon genetik tanı (PGD)’ denilmektedir. Ailenin geçmişinde genetik hastalıklar mevcutsa, bu sebeple düşükle sonlanmış gebelikler olduysa PGD yönteminden sonra tüp bebek tedavisi ile sağlıklı bebek dünyaya getirilebilir.

PGD Yöntemi Nedir, PGD Yöntemi Kimlere Uygulanır?

Genetik biliminde son yıllardaki gelişmeler; embriyolarda genetik incelemeler yapılmasını mümkün hale getirmektedir. Bu duruma “embriyoda genetik tanı” (preimplantasyon genetik tanı) adı verilir. Gebelik öncesi genetik tanı; yumurta ve sperm hücrelerinin laboratuvar ortamında birbirini döllemesi sonucunda gelişen embriyolardan bir veya iki blastomer hücresi alınması ile gerçekleştirilir. Alınan hücreler üzerinde yapılan özel incelemeler ile doğacak bebekteki sayısal ve yapısal kromozom bozuklukları, tek gen hastalıklarının (talasemi, orak hücreli anemisi, kistik fibrozis gibi) teşhisi konabilmektedir. Böylece sağlıklı embriyoların anneye transferi yapılarak sağlıklı bebeklerin doğması sağlanabilmektedir.

PGD, kalıtsal hastalığı olan ve sağlıklı çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere önerilir. Ayrıca kısırlık nedeniyle tüp bebek veya mikroenjeksiyon gibi yardımcı üreme tekniklerinin uygulanacağı ve embriyolarında kromozomal bozuklukların görülme riski yüksek olan çiftlere de tavsiye edilmektedir.

Preimplantasyon Genetik Tanının (PGD) Faydaları Nelerdir?

Genetik biliminde son yıllardaki gelişmeler; embriyolarda genetik incelemeler yapılmasını mümkün hale getirmektedir. Bu duruma “embriyoda genetik tanı” (preimplantasyon genetik tanı) adı verilir. Gebelik öncesi genetik tanı; yumurta ve sperm hücrelerinin laboratuvar ortamında birbirini döllemesi sonucunda gelişen embriyolardan bir veya iki blastomer hücresi alınması ile gerçekleştirilir. Alınan hücreler üzerinde yapılan özel incelemeler ile doğacak bebekteki sayısal ve yapısal kromozom bozuklukları, tek gen hastalıklarının (talasemi, orak hücreli anemisi, kistik fibrozis gibi) teşhisi konabilmektedir. Böylece sağlıklı embriyoların anneye transferi yapılarak sağlıklı bebeklerin doğması sağlanabilmektedir.

PGD, kalıtsal hastalığı olan ve sağlıklı çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere önerilir. Ayrıca kısırlık nedeniyle tüp bebek veya mikroenjeksiyon gibi yardımcı üreme tekniklerinin uygulanacağı ve embriyolarında kromozomal bozuklukların görülme riski yüksek olan çiftlere de tavsiye edilmektedir.

Preimplantasyon Genetik Tanı Nasıl Uygulanır?

Tüp bebek tedavisinde gelişen yumurtalar toplanarak her biri ayrı bir sperm hücresi ile döllenir. Gelişen embriyolardan üçüncü günde bir-iki tane blastomer hücresi alınıp farklı teknikler kullanılarak genetik inceleme yapılır.

Bu sayede ailelerin sağlıklı çocuk sahibi olmaları sağlanır. Akdeniz anemisi gibi hastalıklarda, doku tiplemesi ile doğacak olan bebeklerde tedavi imkanı oluşması sağlar. Kişilerin yaşam boyu karşılaştıkları sağlık problemleri, gördükleri tedaviler ve maliyetleri ile karşılaştırıldığında çok daha faydalı ve ucuz bir tanı yöntemidir. Embriyo aşamasında tek blastomerden yapılan bu işlemlerde hata payı yaklaşık % 2’dir.

Günümüzde çok sayıda genetik hastalıklarda preimplantasyon genetik tanı (PGD) işlemi uygulanabilmektedir. Ancak PGD uygulanabilmesi için ailede bulunan genetik hastalığın tanımlanmış olması gerekmektedir. Dünyada sayılı ülkelerde uygulanabilen ve tüp bebek tedavisinin ileri bir yöntemi olan PGD uzun yıllardır ülkemizde başarıyla gerçekleştirilmektedir. Yurt dışından çiftler ülkemize özellikle bu tedavi için gelmektedirler.

Tüp Bebek Tedavisinde Güncel Yöntemler

tup bebek guncel tedaviler

Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, tüp bebek tedavisindeki güncel yöntemleri sizler için anlattı.

Tüp bebek tedavisinin başarısını arttıran en güncel yöntemler arasında son yıllarda gelişen genetik incelemelerdeki yenilikler yer almaktadır. Bunun yanı sıra laboratuvarlarda kullanılan teknik donanımlardaki gelişmeler de oldukça etkili bir rol oynamaktadır. Tüp bebek tedavisinde hangi yöntemlerin kullanılabileceği klinik ve radyolojik muayene yapılması ardından planlanmaktadır. Muayeneler esnasında kişilerin sağlık durumu, yaşı, sperm kalitesi ve sayısı, yumurta kalitesi ve sayısı gibi birçok unsur incelenir. Bulunan bulgulara göreyse kişiye en uygun tedavi programı oluşturulur.

Embriyoskop Kullanımı

Embriyoskop aracılığıyla embriyoların laboratuvar koşullarında, dış ortamla karşılaştırmadan, 3 ya da 5 gün boyunca en ideal koşullarda 24 saat izlenebilmesi ile en sağlıklı ve en kaliteli embriyoların seçilebilmesi sağlanabilmektedir. Bu sayede transfer edilen embriyonun anne rahmine tutunabilme ihtimali arttırılabilir ve sağlıklı bir bebeğin dünyaya gelmesi olasılığı yükseltilmektedir.

IMSI Mikroskop

IMSI mikroskopları ile spermler 7.000 kat büyütülebilir ve spermin baş yapısındaki genetik anomalileri ayırt etme imkanı bulunabilir. Bu sayede embriyoların kalitesi ve genetik bozuklukları ayıklama ve daha kaliteli embriyo elde etme şansına sahip olunabilir. IMSI tüp bebek tedavisi başarı oranını ciddi derecelerde arttırmaktadır.

Mikroçip Yöntemi

Sperm mıknatısları, bir diğer adıyla mikroçip yöntemi, spermdeki DNA fragmantasyonlarını ayıklama imkanı sunan bir başka önemli gelişmelerden biridir. Sağlıklı embriyo gelişimini sağlayan önemli yöntemlerden biridir. Tüp bebek tedavisi başarı oranını önemli ölçülerde arttırmaktadır.

Lazer Yardımıyla Tomurcuklanma (Asisted Hatching) yöntemi

Embriyoların anne rahmine tutunmasını sağlayan lazerle tomurcuklanma yöntemi tüp bebek tedavisinde başarı oranını artıran en güncel gelişmeler arasında yer almaktadır. Embriyo dışındaki zara açılan küçük kesi ile bebeğin rahat bir şekilde anne rahmine tutunabilmesini sağlar. Bu işlem sırasında alanında uzman bir ekip ile çalışılarak embriyo oluşabilecek hasara karşı korunabilir.

Blastokist Transferi Yöntemi

Embriyoların laboratuvar koşullarında 5 gün boyunca uygun vakalarda büyütülmesi, blastokist transferi aşamasına getirilmesi embriyonun rahme tutunma olasılığını arttırabilmektedir. Blastokist evresi embriyonun rahme tutunması için uygun olduğu döneme denmektedir. Laboratuvar ortamında blastokist evresine kadar bekletilen embriyolar, evreye girmeleriyle birlikte anne rahmine transfer edilmektedir. Bu sayede embriyonun anne rahmine tutunabilme oranı arttırılır.

Embriyo Dondurma (Embriyo Freezing) Yöntemi

Embriyoların -196 derecede azot tanklarında saklanması yöntemidir. Tüp bebek tedavisinde 10-15 yumurta elde edilebilir. Çok sayıda sağlıklı embriyo elde edilmesine rağmen 1 ya da 2 tanesi kullanılabilir. Geri kalan embriyoların laboratuvar ortamında saklanması gerekir. Günümüzde bu yöntem yaygın olarak kullanılmaktadır. İkinci tüp bebek tedavisi gerektiğinde embriyolar başarılı bir şekilde transfer edilebilmektedir.

Son yıllardaki gelişmeler tüp bebek tedavisinin başarısını ciddi oranda artırmakta ve yaygın olarak kullanılmaktadır. Tüp bebek merkezi seçiminde çiftlerin bilinçli seçimler yapması tedavinin başarısı için çok önemlidir.